Örgütlenmek mi Yoksa Bağımsız ve Özgür Birey Mücadelesi mi?

En son şu tarihte güncellendi: 19 Mayıs 2020

60’lı yıllar işçiler için hem Türkiye’de hem de başta Şili, Meksika, Amerika ve birçok farklı ülkede kritik ve tarihi virajdı. Türkiye’de ”68 Kuşağı’‘ olarak adlandırılan kuşak da bu yıllara tekabül ediyor. Bu yıllarda farklı ülkelerde darbeler meydana geldi. İşçiler ayaklandı,  öğrenci hareketleri ortaya çıktı. Örgütlenmek, su içmek, yemek yemek gibi hayati bir özelliğe büründü. Yoksa kisveye mi demeliyiz?

Aynı zamanda Amerika’da ”Çiçek Çocuklar” yani ”Hippiler” başta Vietnam işgali olmak üzere hükümütlerin savaş politikasını eleştirdi. En yaygın öğrenci söylemleri arasında ”savaşma seviş” ve ”anı yaşa” vardı. Ancak işçiler canlarıyla uğraşırken savaşmaları gerekiyordu. Neyse? Adaletsizlik, haksızlık, düşük maaş ve bunların sorumlusu olan fabrikatörler, patronlar ile… Bu dönemde ”anı yaşa” sloganı da işçiler için bir anlam ve öneme sahip değildi. Çünkü onlar anı yaşamak değil geleceklerini kurtarmak istiyordu. Bu noktada anlaşıldı ki öğrenci sınıfının işçi sınıfına verdiği destek her açıdan yetersiz ve ”güdük” kalmıştı.

İşçiler ne kadar kalabalık olsa da yalnızlıkları nicel değil nitel bir içeriğe sahipti. Sayıcı üstün olup ezilmeleri, sayıca fazla olup yine de dışlanıyor olmaları onları kendi içerisinde örgütlenmeye itti. Karl Marx ve Engels’in birlikte kaleme aldığı Komünist Manifesto’da ”dünyanın bütün işçileri birleşin” çağrısı yapılıyordu. Burada en önemli vurgu ”dünyadaki” işçilerin birleşmesi gerektiğidir. Zira bir devrim olacaksa, işçiler kurtarılacak, talep edilen haklar alınacaksa bir ülkenin ya da bölgenin değil tüm dünyanın işçileri için geçerli olmalıydı. Troçki ve Lenin gibi önemli figürler de ancak dünya devriminin gerçekleşmesi ile başarıya ulaşılacağını düşünüyordu. ”Sürekli devrim” sloganı da bunun bir ürünüdür. Stalin ve Fides Castro gibi liderler ise kapanmacı bir politika işledi. Devrim yapılan ülke kendisini kapatarak yozlaşmadan ve kapitalizmin saldırılarından uzak tutulmalıydı.

Sonuç olarak bugün Küba ve birkaç ülke dışında işçilerin istediği haklar ve özgürlükler yerini bulmuş değil. Buradaki ülkelerde de tam olarak istedikleri refaha ve konfora erişip erişmedikleri belirsiz.

İşçiler Örgütlenmeseler de Olur mu? 

Tarihi süreçler ve haksızlıklar işçileri örgütlenmesini bir anlamda zorunlu kıldı. Peki günümüzde böyle mi? Ya da tarihin belli başlı dönemlerindeki büyük örgütlenmeler ve onların yürüttüğü mücadeleler bile fiyasko ile sonuçlandıysa örgütlenmelerin çehresi değiştirilebilir mi? Hala 1800’lü yılların sonundaki Çarlık Rusya’sını deviren işçi ayaklanmasının jargonunu kullanmak ”devrim” yani ”köklü değişim” fikri ile temellendirilmiş bu yapıların en büyük çelişkilerinden biri değil midir? Sol yumruğu havaya kaldırıp meydanlarda slogan atmak, yasaklı yerlerde gösteri ve basın toplantısı düzenleyip akabinde atılan göz yaşartıcı bombalar ile dağılmak, tarih tekerrür eder, ediyor ve edecek iddiasının tekrar tekrar gerçekleşmesinden ibarettir.

Örgütler, işçilerin kendi emeği ve tarih sahnesindeki önemli rolü açısından bilinçlenmesinde son derece etkili olabilir. Ancak izledikleri yollar 100 yıldan beri tek bir değişime bile uğramamış, başarısızlıkla sonuçlanacağı bile bile inatla tekrar edilen, çağ dışı ve kof yollardır.

Örgüt Kelimesi Neden Kokuştu ve Çürüdü?

Örgüt kelimesinin kokuşmasına neden olan birçok faktör var. Bunların başında ise tıpkı öğrenci hareketlerinin başını çeken kişiler gibi, işçilerin dertlerine ve taleplerine uzak olan işçi ve sendika liderleri geliyor. Artık her şey önceden hazırlanmış, basit kurgulara dönüştü. Öyle ki atılan sloganlar bile noktası virgülüne kadar aynı.

Günde 12 saat madende çalışan birine ”savaşma seviş” derseniz o örgüt, size televizyondaki reklamlar kadar yabancı gelecektir.

Ağır şartlarda çalışan kişiler evlerine dönünce sadece yemek, duş almak ve uyumak gibi hayati fonksiyonlarını yerine getirirken onlara ”anı yaşa” demeniz de aynı oranda abestir. Bugünkü işçi örgütleri de böyle bir yabancılaşmanın ve ezberciliğin içine düştü. Bu 1 Mayıs’ta yasak olduğu çok önceleri duyurulmuş bir meydana yine de gitmek ve sonra en az 100 kere yaşanmış olan bir tarihi sahneyi yeniden yaşamakla eş değer.

Bugün içi boşaltılmış olan örgüt oluşumları geçmişten farklı olarak Tweet atarak da işçi kardeşlerinin (yoldaşlarının) sorunlarına derman olacağına inanıyorlar. Bu sefer de denecek ki bu insanlar hiçbir şey yapmasınlar, seslerini duyurmasınlar mı? Elbette yapsınlar ancak herkesin kolaylıkla yapabileceği, ezberci adımları en azından örgüt adı altında gerçekleştirmesinler. Kırtasiyeden 10 liraya alınmış kartonlara eskimiş sloganları yazıp meydanlarda bir saat bağırmak, tek bir işçinin dahi sorununa çözüm üretmiyor.  Yeni bir düşünce, yeni bir hareket tarzı yok.

İşin bir de ”suç” çağrışımı yayan bir tınısı var. Örgüt dendi mi insanların aklına artık bir tür çete geliyor. Ortalığı karıştıran, yok yere yaygara koparan ve nihayetinde bir sonuçsuz girişim ile birlikte sadece zaman ve enerji kaybı olan. Bu da yozlaşma ve çürümenin bir başka versiyonu olarak akılda tutulmalıdır.

Kolektif ve Yasal Bir Mücadele Neden Şart? 

Başlıktaki iki kelime bugünkü işçi örgütlenmelerinin sorununu mercek altına alma hususunda yol gösterici olacaktır. Kolektif ve Yasal.

Ancak bugünkü örgütler organize olamıyor ve çelişkiler yumağı bu noktada başlıyor. Daha yirmi, otuz kişilik gruplarda bile kavramlara boğulmuş, fraksiyonlara ayrılmış küçük gruplaşmalar ortaya çıkıyor. Türkiye’de işçi ve sol odaklı partilerin bolluğuna bakın. Sayıları biraz daha artarsa lig oluşturup kendi aralarında maç yapacak rakama ulaşacaklar. Hak, adalet, eşitlik gibi söylemler en başta soyut birer kavram olduğu için içleri istediği gibi boşaltılabiliyor. Aynı zamanda evrensel ve tamamen insani olan bu ilkelerin etrafında toplanmak yerine neden işçi liderleri ve düşünürlerin yazdığı kitaplar bu kadar ağır ve karışık? Neden Marx’ın Das Kapital ve diğer eserlerinin okunmaıs neredeyse imkansız? Kolektif ve organize bir hareket talep ediliyorsa bu tür zorlama kavramlar ve fikir ayrılıklarına yol açacak son derece detaylı açıklamalar, işi kendi elleriyle yokuşa sürmek anlamına gelmiyor mu?

İşin bir de yasal boyutu var. Yasaklı meydanlarda toplanıp slogan atmak, polisle karşı karşıya gelmek, hem illegaldir hem de sizi ”işçi örgütü” tanımından ”suç örgütü” tanımına düşürür. Polise taş atıp kaçmak, basın toplantılarında ve Twitter gibi platformlarda ikili polemiklere girmek devrimcilik oynamaktır, örgütlenmek ve hak talep etmek değil. İşin pratik karşılığı daha doğru bir ifadeyle karşılıksızlığı da ortada. İşçiler sömürülmeye, haksız yere işten çıkarılmaya, maaşsız, güvencesiz bir şekilde ortada bırakılmaya devam ediyor. Kendileri hakkında yazılan kitapları anlayamayacak kadar kültürsüz bırakıldılar ya da bu kişileri örgütlemek isteyenler ”fazla kültürlü!”

Yasal bir mücadele şarttır ve haklar hukuk çevresinde alınmalıdır. Aksi takdirde daha yokuşun başında olan işçiler uzun bir süre daha yerinde saymaya devam edecektir.

Mesela şu linkteki “iş sözleşmesi haksız feshedilince açılacak davalarla” ilgili makalemiz inanın 10 içerisinde birçok sendikanın yapamadığını yapacak; başaramadığını başaracaktır.

Yine aynı şekilde güvenlik soruşturması olumsuz gelen bireylere yaptığımız katkıları ortalama ve alelade bir sendika başarabilecek midir? Bilişim ve internet çağında bu sendikalar ne kadar etkilidir?

Örgüt ve İşçi Örgütü Ne Demektir? 

Örgüt kısaca amaç ve çıkarları bir olan insanların oluşturduğu birlik demektir. Çekirdeği ekonomik ve ideolojik olarak iki alt yapıdan oluşur. İşçi örgütü de daha sağlıklı ve ”insani” çalışma şartları talep eden, zam, çalışma saatleri, izin gibi güncelliğini her an korumakta olan konuları dile getiren örgüt türüdür. Maalesef bugün Türkiye’de de diğer ülkelerde de birkaç aklı başındaki hareket dışında herhangi bir başarı elde edemeyen bu örgütler, tıpkı hiçbir şeyden haberi olmayan danışmanlar gibidir. Hep orada ve giriş katında, görünür bir yerdedirler. Ancak kendilerine bir şey sorduğunuzda yanıt almanız, bir şey istediğinizde yardım görmeniz pek mümkün görünmemektedir.

Güvenlik Soruşturması Olumsuz Gelenlerle İlgili Emsal Kararlar Ve Dokümanlar

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top