Daha Çok İşsiz ve Aç Kalan Kalabalıklar Nelere Yol Açacaktır?

En son şu tarihte güncellendi: 3 Eylül 2021

Yazımıza başlamadan evvel özetlemeke gerekirse açlık kadar kötü olan bu işsizlik gerçekten hiçbir bireyin maddi desteksiz şekilde tatmaması gereken elem dolu bir duygudur. Bu sebeplerden ötürü iş sözleşmeleri haksız feshedilen işçi kardeşlerimiz üzerinlerine düşeni yapıp haklarını aramaktan geri durmamalı ve diğer işçilerin de fütursuz davranışlara maruz kalıp sebepsiz yere işten atılmalarına engel olmaldır. (eğer iş sözleşmeniz yok yere sonlandırıldıysa linkteki yazıya muhakkak göz atmanızı öneririm)

Her ne kadar ileri düzey teknolojiden  ve gelişen uygarlıklardan dem vurulsa da dünyamız, hala içindekilerin çoğunluğunu mutsuz edecek ‘başka gelişmelerle’ çalkalanıyor. Gerilemeyi de yeniliği bakımından bir gelişme olarak addedersek evet. Her daim gelişen, kendini geliştiren bir gezegende yaşıyoruz. Çünkü her geçen gün işsiz, evsiz ve aç sayısında yükselişe geçen istatistiklere sahibiz.

Birkaç Afrika örneği dışında yakın zamanda Yemen’de de bunun canlı örneklerini gördük. Belki 50, belki 100 yıl sonra ise işsizlik ve açlık tehlikesi tek tek örnek verilecek kadar az sayıdaki ülkeye sirayet etmeyecek. Bunun önüne geçmek ve dünyadaki açlığı tamamen bitirmek için çalışmasalar yapılsa da, bu çalışmalar devlet eliyle değil belli başlı kuruluşlar tarafından ifa edildiği için istenilen sonuçlara ulaşmak mümkün olmuyor.

İşsiz ve Açlığın Toplumsal / Ekonomik Etkileri 

İşsizlik artık sadece Afrika, Asya ya da Balkan ülkelerinde görülen musibet değil. Nüfusun artması, kaynakların azalması ve dünyanın pratikte şirketler tarafından yönetiliyor olması bunun en büyük etkileri. Aynı zamanda makineleşme, yapay zeka gibi faktörler de bu süreci tetikleyecek gibi görünüyor. İnsanın emeğini hiçe sayan sistem, şimdi de ona duyduğu ihtiyacı tamamen ortadan kaldıracak girişimlerde bulunmaktadır.

Bu girişimlerin amacı az ya da çok değil artık hiç maaş ödememektir. Robotlar sorun çıkarmaz, hak talep etmez ve zam istemez. Peki bunun sonucunda dünyayı neler bekliyor? Ekonomik etkilerin başında sistemin aslında daha fazla dayanamayacağını, bir yenileme, dahası bir sıfırlama içerisinde tekrar başlayacağını gösteren sağlam emareler var. Çünkü ekonomik çarklar aslında bir çelişkiye dayanıyor. Kitleleri çalıştıran bu mekanizma aynı zamanda kitlelerden oluşan müşterilere hizmet sunuyor.

Birilerinin alım gücü düştükçe marketler boş, mağazalar zararda olmaya devam edecek. Evet elit tabaka günden güne güçleniyor. Ama nicelik değil nitelik bakımından bir güçlenme bu. Yoksa sayısı her geçen gün artan asri değil avam tabaka. Bu da şirketlerin ”müşteri kaybetmesi‘ anlamına geliyor. Zira siz insanları işsizliğe ve açlığa mahkum edip aynı zamanda aynı insanlardan gelip ürünlerinizi almasını bekleyemezsiniz.

Bunun için kredi kartı, taksitli ödeme seçenekleri, kampanyalar ve sezon sonu indirimleri gibi piyasaya hayat öpücüğü veren alternatif seçenekler üretildi. Ama bu da insanların daha fazla borçlanmasına, evlerine haciz gelmesine ve hapis yatmasına kadar olumsuz sonuçlar doğurmaya başladı.

Ekonomik etkilerden bir diğeri ise lüks tüketim araçlarına olan rağbetin yıldan yıla daha da azalacağı yönündeki ortak görüştür. Açlık ki insanın başına gelebilecek en kötü musibettir, bunun cenderesinde yaşayan insanlar için tek üründen oluşan bir alışveriş listesi vardır: Ekmek!

Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler sözünü / Ekmek satın alamıyorlarsa pasta satın alınsınlar diye değiştirdiğimizi düşünelim. Yine aynı oranda manasız, hiçbir dayanağı olmayan, saçma sapan bir iddia olacaktır. Sistemin yarattığı işsizlik rakamları ve açlık tehlikesi tam da böyle sayıklamanın tekrarlanmasından ibarettir. Ancak ekmek dahi alamayan insanların sayısı arttıkça bu pasta üretim ve satış rakamlarına da yansıyacak, sistem mağdur ettiği kadar mağdur da olmaya başlayacaktır. Bu ise biraz önce bahsettiğimiz yenilenme / sıfırlanma ihtimalinin daha da net bir şekilde ortaya çıkmasına neden olabilir.

Toplumsal etkilerin başında ise artık yığınların hissettiği korku, yılgınlık, kaygı ve panik havası geliyor. İnsanlar geleceğe değil önümüzdeki haftaya bile bakmak istemiyor. ”Carpe Diem” diyen hippiler anın tadını çıkarmayı öğütlemişti. Bugünün çaresizleri ise sadece bugüne, bugünün sınırlarına hapsedilerek sadece günü kurtarmaya çalışıyor. Çünkü yarınları tamamen muğlak ve tüm ihtimalleri ile tehlike / risk / olumsuzluk içeriyor.

İşsizlik ve Açlığın Tüketim Alışkanlıklarına Etkileri 

Tüketim alışkanlıkları ”lüks” ve ”temel” olarak ikiye ayrılıyor. Söz konusu işsizlik ve açlık riskinin günden güne arttığı günümüzde artık temel alışkanlıkların bir kısmı dahi lüks tüketim olarak adlandırılıyor. Örneğin her insan sağlığı gereği meyve ve et yemelidir. Ancak et fiyatlarındaki fahiş artışlar ve meyvelerin de alt sınıfın satın alamayacağı oranda zamlanması eski tüketim alışkanlıklarının da giderek olumsuz bir yönde değiştiğini gösteriyor. Önceleri memurların evine haftada bir de olsa birkaç çeşit kuru yemiş girerdi. Artık bundan bahsetmemiz de söz konusu değil.

Bu rakamlar ve tehlikeler arttıkça insanların mideleri küçülecek, sofraların çeşitliliği azalacak. Marketlerde ise en çok ekmek, makarna ve un gibi yaşamak değil hayatta kalmak için elzem olan gıdalar satın alınacak.

Güvenlik Soruşturması Olumsuz Gelenlerle İlgili Emsal Kararlar Ve Dokümanlar

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top