Usulsüz veya Geç Tebligat Nedeniyle PTT’ye Tazminat Davası Açmak!- Pratikteki Sorunlara Çözümler!

En son şu tarihte güncellendi: 21 Kasım 2020

İdareye mi adli yargıya mı açılmalı?

Bu hukuksal konu o kadar eski ve kadim ki hukuk forum sitelerini kurcaladığımızda düznilerce sayfa yorum görmek mümkün. İşin en acı tarafı ise onca forum gönderisine rağmen bir konuda uzlaşı sağlanmış değil. Bu konuda 2 ayrı grup var resmen. Birinci grup davanın İdare Mahkemesi’ne açılması gerektiğini savunan ve Anayasa’dan, Devlet Memurları Kanunun’ndan, PTT mevzuatlarından, örnek kararlardan alıntılar yaparak iddasını desteklemeye çalışmaktadırlar. İkinci bir grup ise “adli yargıcılar grubudur“. Bunlar da canla başla bu davanın “adli yargıda görülmesi gerektiğini, eğer idare mahkemesi’ne açılırsa muhakkak görevsizlik yiyeceğini” iddia etmektedirler.

Bana sorarsanız teori “idari yargıda açılması gerektiğine işaret ediyor gibi”; ancak hakim uygulama idari yargı değil de özel hukuk ile ilgili davaların görüldüğü adli yargı mercilerinde bu tazminat davasının yürütülmesi gerektiği konusunda daha çok hemfikir olmuş vaziyettedir.

Siz de maalesef bir seçim yapmak zorundasınız. Artık hangi seçimi yaparsanız yapın “görevsizlik nedeniyle davanızın  reddedilmesi” sonucu ile karşı karşıya kalmanız yüksek olasılıktır. Mevzuatta görevsizlik nedeniyle bir davanın reddi halinde ne yazık ki karşı tarafa avukatlık ücretleri ödemek zorundasınız. Gelelim bu avukatlık ücretinin miktarına:

Görevsizlik, yetkisizlik, dava ön şartlarının yokluğu veya husumet nedeniyle davanın reddinde, davanın nakli ve açılmamış sayılmasında ücret

MADDE 7 – (1) Ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar davanın nakli, davanın açılmamış sayılması, görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi durumunda bu Tarifede yazılı ücretin yarısına, ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra karar verilmesi durumunda tamamına hükmolunur. Şu kadar ki, davanın görüldüğü mahkemeye göre hükmolunacak avukatlık ücreti, bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçemez.

Şimdi bu ikinci kısım ikinci bölümdeki ücretlere beraber göz atalım:

Yukarıda görüleceği üzere bu kısımda belirlenen ücretler nispi değil. Ancak yine de eğer dava değeriniz düşük ise bu tutarlar da az buz değildir.

Dava miktarı ne kadar olmalıdır?

Maalesef memurun veya PTT organlarının haksz eylemleri neticesinde ortaya çıkan zarar devasa boyutlarda olsa da bu zararın tümünden PTT’nin mesul olmayacağı yönünde bazı Yargıtay kararları  mevcuttur. Ancak yine de bu zararların önemli bir kısmından mesuliyet doğacağı aşikardır.

Uygulamada bu zarar olgusu çoğu zaman; İcra takiplerinin sürdürülmesi için gereken teblibgatların geç yapılması ya da usulsüz yapılmasından doğan zararlar şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

Dava miktarı belirlerken zararın tamamının istenmesi bence hakkaniyetlidir. Ancak mahkemeler tarafından belirlenecek kusur oranı neticesinde yüklenecek zarar miktarı ne yazık ki zararın tamamı olamayabilmektedir.

Bu davalardaki zararların sonradan sorumlu taşeron veya daimi  kadrolu olarak çalışan işçilere rücusu da hukuken mümkündür. Ancak böylesi bir durumda tahsil edilebilirlik sorunu ortaya çıkmaktadır.

Ne zaman açılmalıdır?

Eğer ki usulsüz tebligat ya da geciken tebligat mevzusunun “idare hukuku kapsamına girdiğini” kabul edilirse bu takdirde dava açma zamanaşımı 1 yıl ve her halükarda 5 yıl olacaktır. Burada bir idari işlem değil idari eylem söz konusu olduğu kabul edileceğinden 60 günlük sürenin uygulama alanı bulmayacağı aşikardır.

Eğer ki adli yargının konusuna girer ise HMK ve Medeni Kanun hükümlerine göre zamanaşımları söz konusu olacaktır.

Şartları Nelerdir?

Ortada bir usulsüz tebligat var olmaldır. Bir tebligatın hukuka aykırı olması için Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olmaması gerekmektedir. En sık karşılaştığımız usulsüz tebligat durumu ise muhatabın evde olmadığı hallerde karşımıza çıkmaktadır. Bu gibi durumlarda

Muhatabın muvakkaten başka yere gitmesi:

Madde 20 – (Değişik : 6/6/1985 – 3220/6 md.)

13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı şahıslar, kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka yere gittiğini belirtirlerse; keyfiyet ve beyanda bulunanın adı ve soyadı tebliğ mazbatasına yazılarak altı beyan yapan tarafından imzalanır ve tebliğ memuru tebliğ evrakını bu kişilere verir. Bu kişiler tebliğ evrakını kabule mecburdurlar. Kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka bir yere gittiğini belirten kimse, beyanını imzadan imtina ederse, tebliğ eden bu beyanı şerh ve imza eder. Bu durumda ve tebliğ evrakının kabulden çekinme halinde tebligat, 21 inci maddeye göre yapılır. (Değişik son cümle: 19/3/2003-4829/4 md.) Bu maddeye göre yapılacak tebligatlarda tebliğ, tebliğ evrakının 13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı kişilere verildiği tarihte veya ihbarname kapıya yapıştırılmışsa bu tarihten itibaren onbeş gün sonra ya- pılmış sayılır. (2)

Esasında bu yukarıdaki kanun maddesi gayet açıktır. Eğer ki muhatap adresinde yok ise bu durumda 13-18 maddelerinde belirtilen kişilere yapılan tebligat geçerlidir. Ancak bunlar da yok ise bu takdirde Tebligat Kanunu 21. madde devreye girmektedir:

Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina:

Madde 21 – (Değişik : 6/6/1985 – 3220/7 md.)

Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabi- lecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabı- ta amir veya memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşula- rından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır. (1)

Bu takdirde kapıya bir post it yapıştırılmasından ve komşuya haber verilmesinden bahsedilmektedir.  Genelde sorun burada başlar. Tebligat memurları bu post iti doğru düzgün yapıştırmadığı gibi komşulara da en ufak bir şekilde haber vermezler. Esasında komşuya verilen haber de bir tutanak altına alınmlalı ve komşunun ismi de bu tutanağa yazılmalıdır. Bu gibi hallerde muhtara giden tebligat 15 gün sonra geçerli olarak yapılmış sayılmakta ve uygulamada kişilerin haberi olmadan, ruhu bile duymadan koskocaman taşınmazları satılmaktadır.

Eğer bu usulsüz tebligat çok sonradan usulsüz olduğu anlaşılmak suretiyle öğrenilir ise bu takdirde tebliğ bu tarihte yapılmış sayılır. Süreler de bu tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır. Hemen aşağıdan bu konudaki mevzuat hükümlerini görebilirsiniz.

Madde 51 – Tebliğ, usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteberdir. Aksi takdirde tebligat yapılmamış addedilir. Muhatap, her ne suretle olursa olsun tebliğ evrakını veya davetiyeyi alır veyahut bunların münderecatını öğrenirse tebliğe muttali olmuş sayılır.

Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi addolunur.

MADDE 32. Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır.

 

Sonuç

Sonuç olarak usulsüz tebligat müessesi maalesef uygulamada karşımıza çok fazla çıkmaktadır. Amerika ve İngiltere Tebligat Hukuku sistemleri bu tür sorunları aşmak için “process server” dedikleri özel bir müesseseyi aktif hale getirmiş ve yıllardan beri kullanmaktadırlar. Özel derken cidden hem spesifik anlamında hem de kamuya ait olmayan anlamında söylemekteyim. Yani bildiğimiz bağımsız serbest meslek erbapları bu tebligat alıp verme işlerini yapmakta ve yürütmekteler. Bu işten ekmek kazanmaktalar. Bu sektörün özel sektöre teslim edilmesi beraberinde çeşitli zorluklara yol açacağı gibi “usulsüz tebligat” pratiklerini azaltacağı da aşikardır. Umarız Türk Hukuk Sistemi de bu sorunları çeşitli yöntemlerle aşar ve hukukun omurgası diye nitelendirilebilen tebligat sistemini işlevsel, pratik, sorunsuz ve daha hızlı hale getirir.

Güvenlik Soruşturması Olumsuz Gelenlerle İlgili Emsal Kararlar Ve Dokümanlar

1 thoughts on “Usulsüz veya Geç Tebligat Nedeniyle PTT’ye Tazminat Davası Açmak!- Pratikteki Sorunlara Çözümler!”

  1. var olan bir adrese PTT 21/2-mernis’e göre giden icra tebligatını ‘böyle bir adres yok’ diyerek geri çevirdi. tazminat davası açıldı. sonuç ne olur, kimse bilmiyor..amerikada olsa bu kurum büyük tazminat öder ama Türk hukukunda kim kime, dum duma…bekliyoruz bakalım..

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top