Güncel Anayasa Mahkemesi Kararlarında Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması

En son şu tarihte güncellendi: 17 Ekim 2022

Bu yazımızda, Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırmasının olumsuz neticelenmesi sebebiyle idare tarafından göreve başlatmama/ mesleğe kabul edilmeme şeklindeki idari işlemin iptali için açılmış olan iptal davasında verilen nihai kararları, işbu nihai kararlar için bireylerin Anayasa Mahkemesi’ne yapmış oldukları bireysel başvuruları ve başvuru neticesinde AYM tarafından verilen kararları inceleyerek, kararlardan çıkarılacak önemli sonuçları derleyeceğiz.

Anayasa Mahkemesi’nin 31.03.2022 tarihli, 2018/19673 Başvuru Numaralı Kararı;

Bireysel başvuruya konu olayda başvurucu, kasten yaralama suçundan yargılanmış; hakkında 7 ay 23 gün hapis cezasına hükmedilmiş ancak HAGB’ye karar verilmiştir. Denetimli serbestlik süresi sonunda da kamu davasının düşmesine karar verilmiştir. Başvurucu, bu arada infaz ve koruma memurluğu sınavına girmiş; sınavı kazanmış fakat HAGB ile sonuçlanan ceza davasına konu eylemlerinin niteliği dikkate alınarak güvenlik soruşturmasının olumsuz yönde değerlendirilmesi neticesinde başvurucunun ataması yapılmamıştır. Başvurucunun bu sebeple açmış olduğu iptal davasında ilk derece mahkemesi, mevcut durum itibarıyla herhangi bir cezanın mevcudiyetinden bahsedilemeyeceği gerekçesiyle işlemi iptal etmiş ise de istinaf incelemesi sırasında Bölge İdare Mahkemesi davanın reddine karar vermiştir.

Başvurucu, güvenlik soruşturmasının olumsuz neticelendiği gerekçesiyle infaz ve koruma memurluğuna atama yapılmaması işleminin iptali istemiyle açılan davada kesin bir mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmayan ceza yargılamasının esas alınması ve gerekçeli kararda suçluluğu ima eden bazı ifadeler kullanılması nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiası ile Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuruda bulunmuştur.

SOMUT OLAYIN ÖZETİ

Başvurucu, Kocaeli Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığınca yapılan Sözleşmeli İnfaz ve Koruma Memurluğu Sınavı’nda başarılı olmuş ancak hakkındaki güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlanması neticesinde Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 16/12/2015 tarihli işlemiyle mesleğe kabul edilmemiştir. Başvurucu dava konusu idari işlemin iptali için iptal davası açmış olup, Mahkeme 31/10/2017 tarihinde dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. 

  • İdare Mahkemesi’nin 31.10.2017 tarihli, idari işlemin iptaline ilişkin gerekçeli kararında aynen;

“…Olayda; davacı hakkında yürütülen güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasına ve dolayısıyla da dava konusu işlemin tesisine sebep olarak gösterilen hususun, davacının kasten yaralama suçundan 7 ay 23 gün hapis cezası ile cezalandırıldığı, hükmün açıklanmasının geri bırakıldığı ve 5 yıl denetime tabi tutulması olduğu anlaşılmakta ise de, yukarıda da belirtildiği üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade ettiğinden ve mevcut durum itibariyle davacının herhangi bir ceza almış olduğundan bahsedilemeyeceğinden, söz konusu hüküm davacı hakkında bir hukuki sonuç doğurmayacağı açıktır.

Bu durumda, infaz ve koruma memurluğu öğrenciliği alımına yönelik yapılan sınavda başarılı olan davacının, kasten yaralama suçundan dolayı aldığı hapis cezasına ilişkin hükmün, açıklanmasının geri bırakılması karşısında ve suçun niteliği dikkate alındığında arşiv araştırmasının olumsuz olduğundan bahsedilemeyeceğinden dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.’’

Davalı idare, ilk derece mahkemesinin kararını istinaf kanun yoluna taşımış olup, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 19/4/2018 tarihinde Bakanlığın istinaf talebini kabul etmiş ve mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar vermiştir. 

  • İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 19/4/2018 tarihli gerekçeli kararında aynen;

“…Olayda, davacının Gölcük Asliye Ceza Mahkemesinin 22.11.2012 tarih ve E:2012/390, K:2012/562 sayılı kararıyla ‘Kasten Yaralama’ suçundan 7 ay, 23 gün hapis cezası ile cezalandırıldığı, bu hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl süre ile denetime tabi tutulmasına karar verildiği görülmektedir.

Bu durumda; her ne kadar, ‘kasten yaralama’ suçu nedeniyle aldığı mahkumiyet hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olsa da, davacının infaz koruma memuru olarak görev alacak olması ve işlediği fiillerin niteliği göz önüne alındığında, yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde güvenlik soruşturmasının olumsuz olduğu sonucuna ulaşıldığından, idarece sunulacak kamu hizmetinin niteliği dikkate alınarak ve sahip bulunduğu takdir yetkisi kamu yararı ve hizmet gerekleri doğrultusunda kullanılarak tesis edilen davacının infaz ve koruma memuru öğrenciliğine kabulünün uygun görülmemesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık, aksi yönde verilen İdare Mahkemesi kararında ise hukuki isabet bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle; davalı idare istinaf başvurusunun kabulüne, dava konusu işlemin iptali yolundaki Kocaeli 2. İdare Mahkemesi’nce verilen 31/10/2017 tarih ve E:2016/76, K:2017/1694 sayılı kararın kaldırılmasına, davanın reddine karar verildi…”

  • Anayasa Mahkemesinin 31.03.2022 tarihli, 2018/19673 sayılı Bireysel Başvuru Üzerine Verdiği Karar;

Somut olayda Gölcük 1. Asliye Ceza Mahkemesi başvurucunun isnat edilen suçu işlediğine kanaat getirmiş ancak 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin başvurucuya isnat edilen suça uygulanabilir olduğunu tespit ederek HAGB’ye karar vermiştir. Böylece denetim süresinin suç işlenmeden geçirilmesi hâlinde başvurucu hakkında açılan kamu davasının düşmesi imkânını tanımış, nitekim dava da düşmüştür. Düşürülen bir yargılamada verilen karar kesin bir ceza hükmü olarak kabul edilemez. Dolayısıyla başvurucunun suçluluğu hükmen sabit olmadığından masumiyetinin devam ettiği kuşkusuzdur. Her ne kadar idari yargılama sırasında düşme kararı yoksa da denetim sürecinde de kişinin suçluluğunun sabit olmadığı, dolayısıyla masum olduğu izahtan varestedir.

Başvurucunun masumiyeti devam ettiğinden anılan ceza davasından sonraki süreçte idari ve yargısal makamların başvurucunun masumiyetine halel veren yaklaşım sergileyip sergilemedikleri, bir başka deyişle masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin ikinci yönünün ihlal edilip edilmediğinin incelenmesi gerekir. Bu bağlamda yukarıda yer verilen ilkeler uyarınca masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği incelenirken yargılamayı yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip etmediği, ceza yargılaması kararını sorgulayıp sorgulamadığı ve münhasıran ceza yargılaması sonucunda verilen hükme dayanıp dayanmadığı değerlendirilmelidir.

Bölge İdare Mahkemesinin gerekçesinde, Gölcük 1. Asliye Ceza Mahkemesi kararına atıfla “…her ne kadar, kasten yaralama suçu nedeniyle aldığı mahkumiyet hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olsa da …işlediği fiillerin niteliği gözönüne alındığında…” ifadesiyle mahkumiyet olarak nitelenen HAGB kararına atıfla fiil nitelendirilmiştir. Mahkeme gerekçesinde; bir yandan kesin bir mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmayan ceza yargılamasında verilen karara dayanıldığı, bir yandan da kullanılan ifadelerde başvurucunun üzerine atılı suçu işlediği izleniminin oluşmasına sebebiyet verildiği görülmüştür. Bu durumda verilen düşme kararı anlamsız hâle gelmiş ve başvurucunun masumiyetine gölge düşürülmüştür. Diğer taraftan başvuruya konu idari yargılamada yapılan değerlendirmenin 5271 sayılı Kanun’a göre HAGB ile kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmayacağına yönelik düzenlemeyle bağdaştığı da söylenemez.

 Sonuç olarak Bölge İdare Mahkemesi kararının gerekçesinde kullanılan ifadeler ve ceza mahkemesinin açıklanması ertelenen hükmüne dayanılması nedeniyle başvurucunun ceza yargılanmasına konu eylemi işlediği ve suçlu olduğu inancının yansıtıldığı anlaşıldığından Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.’’

31.03.2022 tarihli, 2018/19673 SAYILI BİREYSEL BAŞVURU KARARINDAN ÇIKARILACAK SONUÇLARA GELİRSEK;

  1. Öncelikle Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının ne olduğundan bahsetmemiz gerekirse; HAGB kararında, sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmakla birlikte, hüküm açıklanmamakta ve sanık belirli bir süre denetim altında tutulmaktadır. Sanık, denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemediği ve mahkemece öngörülen denetimli serbestlik tedbirine uygun davrandığı takdirde, açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet hükmü ortadan kaldırılmaktadır.
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun HAGB kararı hakkındaki hükümlerine değinirsek;  HAGB şeklindeki hükmün belirli bir süre sanık hakkında hüküm ifade etmediği ve herhangi bir sonuç doğurmadığı açıkça kararlarda yer almaktadır. Buradan anlaşılacağı üzere HAGB kararı ile yapılan yargılama geçici bir süre askıda kalmakta, yargılanan kimsenin askı süresi boyunca sanık sıfatı devam etmekte ancak hiçbir şekilde bu kişi hükümlü sayılmamaktadır. 
  3. Ayrıca hüküm açıklansa dahi mahkemenin sanığın suçlu olduğuna dair kanaatinin kanun yolu mercilerinde bozulması ve kişinin suçtan beraat etmesi ihtimali de söz konusu olduğundan; denetim sürecinde olan kişinin suçluluğunun sabit olmadığı ve suçlu sayılamayacağı açıktır. Bu sebeple ilgili kararda hakkında HAGB kararı verilen bireylerin masumiyetinin korunduğu, HAGB kararının nihai bir sonuç niteliği taşımadığı anlaşılmaktadır.
  1. Nihai sonuca değinirsek; hakkında HAGB kararı verilen kişinin, sadece bu karara dayanılarak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlanması, olumsuz sonuca dayanılarak atamasının gerçekleştirilmemesi şeklindeki idari işlemin bireylerin masumiyet karinesini ihlal ettiği kabul edilmiştir.
  1. ÖNEMLİ : Yürütülen iptal davasının gerekçesinde sırf HAGB kararından bahsedilmiş olması, tek başına masumiyet karinesini ihlal etmemektedir. 

Yapılan yargılamada kararın gerekçesinin bir bütün olarak dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran HAGB’ye karar verilen fiillere dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekmekte olup, idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından salt kişinin yargılanmış olmasından ve HAGB’ye dair karardan söz edilmesi, masumiyet karinesinin ihlal edildiğinin kabulü için yeterli değildir. 

Hemen aşağıda bahsettiğimiz bu hususa ilişkin masumiyet karinesinin ihlal edilmediği yönünde olumsuz karar yer almakta olup, Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru yoluna gitmek niyetindeyseniz bu hususa özellikle dikkat etmeniz gerekmektedir.

Anayasa Mahkemesi’nin 24.02.2021 tarihli, 2018/24007 sayılı Bireysel Başvuru Üzerine Verdiği Karar;

Somut olayda başvurucu, infaz ve koruma memuru olarak atanmamasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davanın hakkında HAGB kararı bulunması sebebiyle reddedilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu; hakkında HAGB kararı ile işlediği suçlar yönünden verilen hükmün sonuç doğurmaması gerektiğini, ancak başka bir suç işlediğinde hüküm ifade edeceğini, idarenin takdir yetkisini kötüye kullandığını, bu kapsamdaki iddialarının dikkate alınmaksızın davasının reddedilmesinden yakınmıştır 

 Bölge İdare Mahkemesi kararının incelenmesinden salt ceza davasına dayanılmadığı, cezaya neden olan olayın özelliği, fiilin niteliği, görev yapacağı infaz kurumunun özellikli bir kuruluş olması, görevin hassasiyeti gözönüne alınarak ceza davasına konu olan fiilin infaz ve koruma memurluğu göreviyle bağdaşmayacak nitelik taşıdığı sonucuna varıldığı anlaşılmaktadır.

Dolayısıyla başvurucu tarafından da açıkça gösterilmediği gibi başvuruya konu mahkeme kararında başvurucuya yönelik bir ithamın bulunmadığı, HAGB kararından bahsedildiği, suç vasfının ve mahiyetinin tartışılmadığı, yalnızca somut olayın işlem tarihindeki koşulları dikkate alınarak mevzuat bağlamında ve idare hukuku yönünden değerlendirildiği ve tesis edilen işlemin hukuka uygun olduğu yönünde hüküm kurulduğu görüldüğünden bireysel başvuruya konu edilen mahkeme kararında masumiyet karinesine yönelik bir müdahalenin bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.

Açıklanan gerekçelerle masumiyet karinesine yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Anayasa Mahkemesi’nin 23.02.2022 tarihli, 2019/25545 Başvuru Numaralı Kararında;

Bireysel başvuruya konu olayda başvurucular güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlandığı gerekçesiyle doktorluk görevine atanamamışlardır. İşbu işleme karşı açılan iptal davasında Mahkemelerce, ara karar sonucu sunulan belgelerde yer alan bilgilerin değerlendirilmesi neticesinde başvurucuların atanmamasında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Yani Mahkemeler, uyuşmazlığın çözümünü idare tarafından sunulan belgeler üzerine kurmuştur. Davalı idareler tarafından dava dosyasına sunulan gizli ibareli belgelerin başvuruculara bildirildiğine veya incelettirilme imkânı verildiğine dair herhangi bilgi ya da belgeye rastlanmamıştır.

Başvuru, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlandığı gerekçesiyle doktorluk görevine başlatılmama işlemine karşı açılan iptal davasında silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği iddiası ile Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuruda bulunmuştur.

Anayasa Mahkemesinin 23.02.2022 tarihli, 2019/25545 sayılı Bireysel Başvuru Üzerine Verdiği Karar;

657 sayılı Kanun’un 48. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin devlet memurluğuna girişte güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması şartını getiren (8) numaralı alt bendinin kişisel verilerin korunması hakkı yönünden yeterli güvenceleri içermediği gerekçesiyle iptal edilmiş olması, yürürlükte bulunduğu dönemdeki uygulamalarına ilişkin olarak açılan davalarda bu kuralın dikkate alınmasının otomatik olarak adil yargılanma hakkını zedelediği söylenemez. Kuralın kişisel verilerin korunması hakkının ihlalini teşkil etmesi adil yargılanma hakkını da ihlal ettiği biçiminde anlaşılamaz. Zira adil yargılanma hakkı uyuşmazlıkta uygulanacak kuralın içeriği itibarıyla adil olmasını değil uygulanma şekli itibarıyla adil olmasını garanti etmektedir. Bu açıdan iptal edilen kuralın somut olaydaki uygulanma şeklinin adil yargılanma hakkını zedeleyip zedelemediği irdelenmelidir.

Anayasa’ya ve 657 sayılı Kanun’a göre devlete sadakat yükümlülüğü devlet memurlarının temel ödevlerindendir. Bu sebeple bir kimse hakkında yapılan güvenlik soruşturması sonucunda bu kişinin devlete sadakatinden kuşkulanılmasını haklı gösterecek ölçüde tespitlerin elde edilmesi hâlinde güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak nitelenmesi makul karşılanabilir. Ancak kişinin devlete sadakat göstermeyeceğine yönelik kuşku kişisel değerlendirme ve kanaatlere değil somut ve maddi tespitlere dayanmalıdır. Bununla birlikte söz konusu verilere davacıların ulaşma ve verilere karşı iddialarını ileri sürme imkânı sağlanmalıdır. Bunun yanı sıra açılan davalarda elde edilen veriler mahkemelerce somut bir şekilde değerlendirilerek karar verilmelidir. Aksi takdirde güvenlik soruşturmasına ilişkin verilerin paylaşılmaması ve somut olarak ortaya konulmadan karar verilmesi idari işleme karşı yargı yolunun açık olmasını anlamsız kılar.

Başvurucular hakkında yapılan güvenlik soruşturmalarına ilişkin hiçbir bilgi ve belge başvuruya konu yargılama sırasında kendileriyle paylaşılmadığı gibi derece mahkemelerinin gerekçelerinde de güvenlik soruşturmalarının neden olumsuz olduğuna dair hiçbir bilgiye yer verilmediği görülmektedir. Somut başvuruların da aynı hususa ilişkin olması ve yukarıda yer verilen kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durumun bulunmaması nedeniyle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil yargılanma güvencelerinden olan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

23.02.2022 TARİHLİ, 2019/25545 SAYILI BİREYSEL BAŞVURU KARARINDAN ÇIKARILACAK SONUÇLARA GELİRSEK;

  1. Silahların eşitliği ilkesi; davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması, taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması ve yargılamaya etkin katılımlarının sağlanması anlamına gelmektedir.
  1. Çelişmeli yargılama ilkesi ise, bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir. Yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin güvence altına alınması, adil yargılanma hakkının korunması için gerekmektedir. 
  1. Ancak her hak gibi yukarıda bahsetmiş olduğumuz ilkeler de sınırsız ve mutlak değildir. Kamu güvenliği veya başkalarının haklarının korunması gibi haklı nedenlerin bulunması hâlinde hükme esas alınan kanıt ve belgelerin bireylere verilmemesi veya gösterilmemesi makul görülebilir. Ancak bu hâlde dahi hükme esas alınan belge kendisine verilmeyen bireylerin savunma hakkında meydana gelen bu kısıtlamayı telafi edecek karşıt-dengeleyici imkânların sağlanması şarttır.
  1. Nihai sonuca gelirsek; güvenlik soruşturması sonucunda elde edilen bilgilerin hangi delillere dayandığı, bu iddianın nasıl ve neden doğduğu konusunda bilgi ve belgelerin bireye verilmesi, bireylerin hükme esas alınan belgelere yönelik yorumda ve itirazda bulunabilmesi için pratik ve etkin imkânların sağlanması gerekmekte olup, aksi durumda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği kabul edilmiştir.
  1. ÖNEMLİ : Yargılama sürecinde savunma hakkını zedeleyen birtakım eksikliklerin bulunması, her durumda adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucunu doğurmamaktadır. Yapılan yargılamada kararın gerekçesi bir bütün olarak dikkate alınmalı ve yargılamadaki bir eksikliğin yargılama süreci içinde telafi edilip edilmediği ve bunun bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini etkileyip etkilemediği değerlendirilmelidir.

Güvenlik Soruşturması Olumsuz Gelenlerle İlgili Emsal Kararlar Ve Dokümanlar

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top