İdarenin Mahkeme Kararını Uygulamaması ve Sürüncemede Bırakması

En son şu tarihte güncellendi: 4 Aralık 2021

Şu güne kadar şahit olduğum idari dosyalardan çıkardığım en büyük ders şudur:

“Eğer ki idare; mahkeme kararına veyahut yasaya uymamayı canla başla isterse; bu takdirde o yasaya veyahut karara uymaz ve buna da hiç kimseler engel olamaz, kimsecikler hesap soramaz (sormaz değil soramaz)”

Bu acı kural ne yazık ki sadece ülkemize münhasır değildir. Aslında meselenin felsefi sosyolojik ve kültülrel derinliği buna yol açmaktadır.

İnsanlar devlete tapıyor. Savcılar da devletten Allah gibi korkuyor. Çünkü kitleleri oluşturan bireyler çok güçsüz, çok zayıf ve şüphe hisleri içerisindeler. Televizyonlardan ve diğer kitle iletişim araçlarından, ‘Adwords reklamlarından’; bireylere her gün şu parlak fikir pompalanıyor: “tek başınıza hiçbir şeyi değiştiremezsiniz, tek iken koskocaman bir hiçsiniz, ancak ve ancak sürüler halinde hareket edip bir lidere biat ederek var olabilir ve bir şeylere etki edebilirsiniz.”

Bu durumun tarihsel bir sebebi de var elbette. Osmanlı adlı bu yapı Anadolu’da özgür ve bağımsız hareket edebilecek bireyleri asıp kesmiştir. Kalan bir avuç gerçekten birey olma kimyasına ve biyolojisine sahip insan topluluğu ise dağlara, verimsiz çöllere, kimselerin olmadığı, tenezül etmediği ve jeopolitik önemi sıfıra yakın ovalara kaçmışlardır. Şu an mesela bu tarz ilçelerin girişlerine dikkat ederseniz bu ufacık köylerin girişlerinin/çıkışlarının bile 40 tane gelişkin kamera ile denetlendiğine, jandarmalar ile sarmalandığına şahit olursunuz (evet var böyle şeyler).

Öyle ki Osmanlının uyguladığı bu hür insan kıyımı Anadolu topluluklarının bağımsızlık, özgürlük kültüne de büyük zarar vermiştir.

Geri kala kala bir avuç lokma ile tarlada günde 17 saat ot yolup, çapa yapan, kürekle tarla belleyen ve ağasına, paşasına katıksız biat eden kitleler kalmıştır. Osmanlı toplumunda gündelik yaşam ‘ortalama bir ortaçağ kölesinden‘ belki bir iki tık hallice seyretmiştir.

Bu ot yolucu kitleden güç bela da olsa zorla vergi alarak uzun yıllar ayakta kalabilen Osmanlı, son dönemlerinde açlıktan dolayı kemikleri gözüken ve asla ama asla isyan etmyen, aklına dahi getirmeyen bu “tasavvufçu acı çekme kültürü ile donanmış” değişik kitlelerden yeteri kadar “verim” alamadığı için sonunda parasızlıktan ötürü dağılıp gitmiştir.

Din, Allah, kitap ile birlikte; tuhaf ve eşi benzeri görülmeyen “krala/agaya sorgusuz sualsiz biat etme kültürüne” sahip bu ot yolucu kalabalıklar kültürünü yüz yıllar boyunca ileriki dönemlere taşımışlardır. Öyle ki yeri geldiğinde tarikat şeyhlerine tapınmış ve ‘şirk koşmak’ denilen günahı da işlemişlerdir.

Hukuksal uygulama” yorumlanırken tarihin böylesi değişik perspektiflerine de göz atmakta büyük yarar var.

Aslında biz Türkler’in en eski dönemlerinde öyle çok biat, kula kulluk olduğunu da sanmıyorum. Ancak değişmişiz işte bir şekilde…

Ben tarihçi değilim, belki de bu yukarıdaki tarihsel gerçeklik şahsımın bir tarafından uydurduğu gerçekliktir. Ancak yine de %90 uydurma bile olsa bize ders kitaplarında okutulan tarihsel gerçeklikten her halukarda kat be kat gerçeğe yakın olduğunu düşünüyorum bu yukarıdaki kısa gerçekliğin.

Konumuza gelecek olursak;

İdarenin sürüncemede bırakmasının ve ‘topu taca atmasınınesas kök sebebi; yasaların yetersizliği falan değil. Birçok yasa var. ‘Görevi kötüye kullanmak suçu‘ olsun ‘görevi savsaklama suçu‘ olsun birçok suç türü mevcut. Haddinden çok muğlak olan bu suç türleri bile ne yazık ki çoğu zaman pek işe yaramamaktadır. Belki de bu konuda doğrudan konuya yönelik yani mesela  “mahkeme kararının uygulanmasına yol açan memur hakkında ….. yıldan ….. yıla kadar hapis cezasına ve görevden uzaklaştırma cezasına hükmolunur, seçenek yaptırımlara ve HAGB’ye çevrilmez şekilde” kazuistik method ile tasarlanmış özel bir yasa bir nebze olsun işe yarayabilir. Ancak yine de bunun bile tek başına “idarenin sürüncemede bırakmasına karşı büyük bir etkisi olacağını sanmıyorum.

Mesele bir hukukçunun çözebileceği sınırın çok ötesinde yani “kültürel” olunca yapacak fazla birşey kalmıyor.

2 thoughts on “İdarenin Mahkeme Kararını Uygulamaması ve Sürüncemede Bırakması”

  1. Mehmet kardeşim deyim yerinde ise işkembeyi kübradan sallamışsın, ilk başta siteni görünce sistemini beğendim, ancak içerisine girince tarihçi olmadığın halde Osmanlı hakkında resmen atmışsın. Senin anlattıkların gerçek olsa 600 yıl bir devlet devam etmez, hala yeri doldurulmaz bir halde olmazdı. Üstü kapalı olarak anlatmak istediğin Osmanlının Alevileri kestiği, onların da dağlara kaçtığıdır. Yalandan kimse ölmez demişler, çok doğru burada yazılanlar bu sözü doğruluyor. Ancak yalanların şöyle bir özelliği vardır, zaman geçtikçe yalan oldukları anlaşılır. Hukukçu kimliğin için bir şey diyemem, ancak tarih bilgin tamamen kulaktan dolma, yalan bilgileri doğru kabul etmeye dayanıyor. Senin dediklerin doğru olsa bugün bu topraklarda bir tane Ermeni,Yahudi, Rum kalmaz, hatta Balkanlarda, Arap Coğrafyasında asimile edilen milletlerTürkçe konuşurdu. Osmanlı sömürge devleti bile değildi, örnek sömürgeci devletlerin çıktığı coğrafyalardır. Mesela İngilizlerin çıktığı yerlere, örnek Hindistan’a bakabiliriz.Sana naçizane tavsiyem bilmediğin, daha doğrusu yalan yanlış bilgilerle kendine de kandırma, sahih kaynaklardan Osmanlı tarihi oku, ondan sonra ahkam kes. Selamlar.

    1. Av Mehmet Görünmez
      Av Mehmet Görünmez

      Osmanlı’nın o zamanlardaki diğer devletlere kıyasen en insancıl en merhametli ve hoşgörülü politikalar üreten devlet olduğuna ben de katılıyorum (mesela Fatih Sultan Mehmet döneminde İspanya’lardan museviler gelip İstanbul’a sığınmıştır). Ancak yine de o zamanın en hoşgörülü olanı olsa da çağın gerektirdiği acımasızlığı da çıkarları doğrultusunda uygulamıştır (diğer milletlerden ziyade Türk’lere yönelik uygulamıştır görüşündeyim). Lakin elbette ben bir tarihçi değilim. Bu konuda sıradan bir vatandaş olarak subjektif yorum yapıyorum.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top