Boşanma Davalarında İspat Problemi

En son şu tarihte güncellendi: 18 Ocak 2024

Boşanma kararı vermek, bireyleri duygusal olarak fazlaca yıprattığı gibi, boşanma süreci olan hukuki süreçte de bir o kadar zorlu olabilmektedir. Boşanma davalarında asıl problem, yaşanılan olayları somut bir şekilde ispat etmek ve evlilik birliğinin artık taraflar için çekilmez hale geldiğini ortaya koymaktır. Burada maalesef ispat yükünü yerine getirmek her zaman kolay değildir zira olay anında acı verici bir durum içerisindeyken kimsenin aklına bu durumu kaydetmek gelmez.

Bununla birlikte Kanunumuz boşanma sebeplerinden birine dayanarak boşanma davası açmayı zorunlu tuttuğundan, davayı açan tarafa boşanma sebebini ispat etme yükü yüklemiştir. İşbu sebeple bu yazımızda boşanma davasında ispat yükünün kime ait olduğundan, hangi hususların ispat edilmesi gerektiğinden söz edeceğiz.

Boşanma Davalarında İspat Yükü Kimdedir?

İspat yükü kavramsal olarak pek hoş bir çağrışım yapmasa da, bildiğiniz üzere her iddianın somut şekilde ortaya koyulması gerekmektedir. Bu durum özel yaşantımız için de geçerlidir zira, sadece söylem olarak kalan olayların doğruluğuna pek de inanmayız.

Hukuk sistemimizde ise ispat yükü; hakimin açılan davada hangi vakıaları/olayları ispat edilmesi gerektiğini tespit ederek, bu vakıaları/olayları kimin ispat etmesi gerektiğini tespit etmesidir. İspat yüküne ilişkin genel kural Türk Medeni Kanunu’muzun 6. maddesinde ve Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun 190. maddesinde düzenlenmiştir. Bu hükümlere göz atarsak;

TMK Madde 6Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.

HMK Madde 190- İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.

Görüldüğü üzere genel kural olarak ispat yükü; hakkını vakıaya bağlayan tarafa yüklemektedir. Daha açık bir dille ifade edersek, hakkınızı bir olaya dayandırıyorsanız, o olayı ispat etmekle yükümlüsünüz. Bu kural boşanma davalarında da geçerlidir zira boşanma davalarına ilişkin özel bir kural getirilmediğinden, ispat yükü yukarıda yer alan hükümler çerçevesinde yerine getirilir. Boşanma davalarında boşanma talebinde bulunan taraf, iddia ettiği ve mahkemede boşanma sebebi olarak sunmuş olduğu olayları ispat etmekle mükelleftir. Davalı taraf ise kendi savunmasına ilişkin olayları ispat etmelidir.

Boşanma Davalarında İspatın Konusu

Öncelikle boşanma davasında ispatın konusu, çekişmeli olan vakıalardır. Bu sebeple herkes tarafından bilinen, taraflar arasında çekişme olmayan vakıalar, hukuki sebepler, örf ve adetler, yabancı hukuk ve tecrübe kuralları ispata konu değildir.

Genel ve özel boşanma sebeplerine ilişkin hangi hususların ispatlanması gerektiğinden söz edersek;

  • Evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle açılan boşanma davalarında ispat edilmesi gereken nokta, evlilik birliğini temelinden sarstığını iddia edilen vakıalar ve bu vakıaların eşlerden biri veya her ikisi açısından ortak hayatı çekilmez hale getirmesidir.
  • Zina sebebiyle açılan boşanma davalarında ispatın edilmesi gereken şey, zina eylemidir. Dolayısıyla davacı eş, davalı eşin zina fiilini gerçekleştirdiğini ispatlamak zorundadır. Bununla birlikte zina eylemi genelde kapalı mekanlarda , insanlardan uzak yerlerde gerçekleştirildiğinden, burada tam ispat aranmaz. Zina eyleminin ispatı için belirli emarelerin ispatlanması yeterlidir. Hakim burada emarelerden yola çıkarak, zinanın gerçekleştiğine ilişkin fiili karineyi kabul eder.
  • Hayata kast, pek kötü muamele ve onur kırıcı davranış sebebiyle açılan boşanma davalarında davacı, hayata kast, pek kötü veya ağır derecede onur kırıcı davranış niteliği taşıyan eylemi ispatlamalıdır. Burada ispat ölçütü tam ispat olduğundan davacı, hayatına kast edildiğini, kendisine pek kötü muamele yapıldığını veya ağır derece onur kırıcı davranışta bulunulduğunu ispatlamak zorundadır.
  • Suç işleme veya haysiyetsiz hayat sürme sebebiyle açılan boşanma davalarında ispatın konusu, küçük düşürücü bir suç işlenmesi veya haysiyetsiz hayat sürmenin gerçekleşmesine ilişkindir. Burada küçük düşürücü suç işlenmesine ilişkin ispat ölçütü tam ispatken, haysiyetsiz hayat sürmeye ilişkin ispat ölçütü dolaylı ispattır.
  • Terk sebebiyle açılan boşanma davalarında davacı, davalı eşin evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek için davacıyı terk ettiğini, bu terkin en az 6 aydır devam ettiğini ve usule uygun çekilmiş bir ihtar olmasına rağmen davalının ortak konuta dönmemiş olduğunu ispatlamalıdır.
  • Akıl hastalığı sebebiyle açılan boşanma davalarında davacı, davalının akıl hastası olduğunu ve hastalığın kendisi açısından ortak hayatı çekilmez hale getirdiğini ispatlamalıdır. Akıl hastalığının ortak hayatı çekilmez hale getirdiğine ilişkin ispatta tam ispat aranmaktadır.
  • Anlaşmalı boşanma sebebiyle açılan davalarda, ispat edilmesi gereken bir durum yoktur. Burada eşlerin boşanma konusunda anlaşmış olması evlilik birliğinin temelinden sarsıldığına ilişkin kesin kanuni karine oluşturmaktadır.

Boşanma Davalarına Özgü Kanuni Karineler

Karine kelimesini birçoğunuz duysa da, hukuki olarak neyi ihtiva ettiğini bilmiyor olabilirsiniz. Öncelikle karine; belirli bir vakıadan, belirli olmayan vakıanın varlığı veya yokluğuna ilişkin çıkarılan sonuçtur. Boşanma davaları için de birden çok kanuni karine düzenlemesi yapılmıştır.

İlk kanuni karine anlaşmalı boşanma noktasında karşımıza çıkmaktadır. Buna göre;

TMK madde 166/3: Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır.

Görüldüğü üzere evliliğiniz en az 1 yıl sürmüş ve boşanmak için her iki eş birlikte mahkemeye başvurmuşsa veya diğer eş, dava açan eşin boşanma davasını kabul etmişse; evlilik birliğinizin temelinden sarsılmış olduğu kabul edilecektir. Bu durumda artık evlilik birliğinizin temelden sarsıldığını ispatlamak zorunda değilsiniz.

Bir diğer kanuni karine, evlilik birliğinin yeniden kurulamaması noktasında karşımıza çıkmaktadır. Buna göre;

TMK madde 166/4 : Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.

Bu düzenlemeyle birlikte boşanma sebeplerinden herhangi birine dayalı olarak boşanma davası açmışsanız ve açmış olduğunuz boşanma davasının reddine karar verilmişse; bu kararın kesinleştiği tarihten itibaren 3 yıl geçmesine rağmen ortak hayatı yeniden kuramamışsanız, artık evlilik birliğinizin temelinden sarsıldığı kabul edilecek ve açacağınız boşanma davasında bu hususu ispat etmenize gerek kalmadan hakim boşanmanıza karar verebilecektir.

Bir diğer kanuni karine ise; terke dayalı boşanma davasında karşımıza çıkmaktadır. Buna göre;

TMK madde 164 : Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim veya noter tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır.

Yukarıdaki hükme göre eşi ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de ortak konutu terk etmiş kabul edilecektir.

Boşanma Davalarına Özgü Fiili Karineler

Yazımızın başında ifade ettiğim gibi, boşanma sebebi yaratan olayı ispat etmek oldukça zordur. Burada ispat güçlüğü yaşandığından, hukuk sistemimiz bazı fiili karineleri kabul etmiş ve vakıayı ispatlama açısından kolaylık getirilmiştir. Boşanma davasında fiili karine, zina sebebiyle boşanma davalarında karşımıza çıkmaktadır;

TMK madde 161- Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur.

Zina eylemi gizli saklı yerlerde yapıldığından ispatı oldukça zordur. Bu sebeple zina fiilinin ispatında hakim, taraflarca ispatlanan emarelerden yola çıkarak ispatın gerçekleştiğini kabul edebilir. Burada cinsel ilişkinin yaşandığına ilişkin güçlü bir karine bulunuyorsa, zinanın varlığı kabul edilecektir.

Örneğin; erkek ile kadının geceyi aynı konutta geçirmesi, birlikte uygunsuz fotoğraflarının olması, erkek ile kadının birlikte yaşaması, birlikte tatile gitmeleri, insanlara eş olarak tanıtması vb. gibi durumlarda zina fiilinin gerçekleştiğine ilişkin karine kabul edilecektir.

Bir diğer fiili karine affetmeye ilişkindir. Affetme hususunun da ispatı oldukça zor olduğundan, bazı hal ve hareketler affetmeye ilişkin karine teşkil etmektedir.

Örneğin; boşanma davası açılmasına rağmen eşle birlikte aynı evde yaşamak veya tatile çıkmak, zina yapan eşle aynı evde yaşamaya devam etmek vb.

Boşanma Davalarında İspatın Şekli

Boşanma davalarında serbest delil sistemi kabul edilmiştir. İşbu sebeple vakıaların ispatında hukuka uygun nitelikteki tüm deliller kullanılabilir. Bununla birlikte kanunumuz, bazı durumlar için özel ispat şekli öngörmüştür.

TMK madde 184- Boşanmada yargılama, aşağıdaki kurallar saklı kalmak üzere Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa tâbidir:

  1. Hâkim, boşanma veya ayrılık davasının dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe, bunları ispatlanmış sayamaz.
  2. Hâkim, bu olgular hakkında gerek re’sen, gerek istem üzerine taraflara yemin öneremez.
  3. Tarafların bu konudaki her türlü ikrarları hâkimi bağlamaz.
  4. Hâkim, kanıtları serbestçe takdir eder.
  5. Boşanma veya ayrılığın fer’î sonuçlarına ilişkin anlaşmalar, hâkim tarafından onaylanmadıkça geçerli olmaz.
  6. Hâkim, taraflardan birinin istemi üzerine duruşmanın gizli yapılmasına karar verebilir.

Yukarıdaki düzenleme uyarınca boşanma davalarında, yemin delilinin kullanılamayacağı açıkça düzenlenmiştir. Bununla birlikte yine aynı düzenleme uyarınca boşanma davalarında  tarafların ikrarı, hakimi bağlamayacaktır.

Bir başka özel ispat şekli Türk Medeni Kanunumuzun 165. madde hükmünde düzenlenmiştir. Buna göre;

TMK madde 165- Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hâle gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir.

Görüldüğü üzere akıl hastalığı sebebine dayalı boşanma davası açılmışsa, davalı eşin hastalığının geçmesine olanak olmadığına ilişkin raporun resmi sağlık kurulu raporu şeklinde olması şarttır. Aksi hallerde, davalı eşin akıl hastası olduğunun ispat edilmediği kabul edilecektir.

Boşanma Davasında Tam İspat ve Yaklaşık İspat Ölçütü

Türk hukuk sistemimizde iddia edilen vakıaların ispatına ilişkin genel kural tam ispat olup, istisnai durumlarda yaklaşık ispat kabul edilmiştir. Tam ispat; iddia edilen vakıanın doğruluğuna ilişkin hakimde tam bir kanaat oluşmasıdır. Tam ispatta hakim, maddi vakıanın gerçekleştiğine ilişkin vicdanen tam bir kanaate ulaşır.

Yaklaşık ispat ise kanunda açıkça düzenlendiği hallerde uygulanabilen, istisnai bir ispat ölçüsüdür. Yaklaşık ispatta hakim; iddia edilen vakıanın gerçekleştiğine muhtemel gözle bakmaktadır. Yaklaşık ispat vakıanın gerçekleştiğine ilişkin muhtemel bir bakış oluşturduğundan, acele karar verilen hallerde veya delil elde etme imkanının oldukça güç olması sebebiyle tam ispatın beklenemediği durumlarda uygulanmaktadır.

Boşanma davalarında ispat ölçüsüne gelirsek; ‘’Hâkim, boşanma veya ayrılık davasının dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe, bunları ispatlanmış sayamaz. ‘’ hükmü uyarınca ispatta vicdani kanaat aranmaktadır.

Boşanma davalarında ispat ölçütü vicdani kanaattir. İşbu sebeple vakıa tam olarak ispat edilmiş olsa dahi hakim, vicdani kanaat getirmezse, davayı reddedebilecektir. 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top