Tapu Sicilinin Hatalı Tutulmasından Kaynaklı Meydana Gelen Zarardan Devletin Sorumluluğu-Tazminat Davası

En son şu tarihte güncellendi: 17 Şubat 2024

Türk Medeni Kanunumuzun 1007.maddesinde, tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan devletin sorumlu olduğu, devletin zararın doğmasında kusurlu bulunan görevlilere rücü hakkının olduğu ve devletin sorumluluğuna ilişkin davaların tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görüleceği açıkça düzenlenmiştir.

İlgili hükümden anlaşıldığı üzere tapu sicilinin yanlış, hatalı, eksik tutulmasından doğan bütün zararlardan kaynaklı devletin kusursuz sorumluluğu bulunmaktadır. Bunun sebebi kanunumuzda tapu siciline güven ilkesinin kabul edilmiş olmasıdır. Bu durumda zarar gören kişiler dava açarak doğan zararlarını devletten talep etme hakkına sahiptirler. İşbu sebeple bu yazımızda tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı meydana gelen zarardan devletin sorumluluğuna gidilebilmesi için gereken şartlardan söz edeceğiz.

Devletin Sorumluluğuna Gidilebilmesi İçin Gerekli Şartlar

Türk Medeni Kanunumuzun 1007. maddesinde, tapu sicilinin tutulmasından doğan BÜTÜN ZARARLARDAN devletin sorumlu olacağı açıkça düzenlenmiştir. Anlaşıldığı üzere devletin sorumluluğuna gidilebilmesi için ortada tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı bir zararın doğmuş olması mecburidir. Devlete bu hüküm doğrultusunda tazmin davası açmanız için aşağıda yer alan şartların sağlanması gerekmektedir;

1-Tapu Sicilinin Tutulması Gerekmektedir

Tapu sicili; taşınmazlar üzerindeki hakların gösterilmesi amacıyla Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün denetimi altında tapu müdürlüklerince tutulmaktadır. Tapu sicili tapu kütüğü ve kat mülkiyeti kütüğü ile bunları tamamlayan yevmiye defteri ve belgeler ile planlardan oluşur. Burada her bir taşınmazın niteliği ve hukuki durumu ayrı sayfalarda kaydedilir. Tapu sicilinde tescil, terkin, şerh, beyan, taşınmaza sayfa açılması gibi işlemler yapılır. Bu işlemler taşınmaz üzerinde ayni hakkın kurulması, değiştirilmesi, kaldırılması, devredilmesi niteliğinde olabileceği gibi kişisel haklar, tasarruf yetkisi kısıtlamaları, ayni hakkı etkileyen hukuki ve fiili ilişkiler içerebilir.

Tapu sicilinin tutulması kütüğe yapılan kayıtlardan oluşmaktadır. Kanunumuz uyarınca tapu siciline arazi, taşınmazlar üzerindeki bağımsız ve sürekli haklar ve kat mülkiyetine konu olan bağımsız bölümler taşınmaz olarak kaydedilir. Tapu siciline ilk olarak taşınmaz kaydı yapılır. Yargıtay kararı uyarınca Türk Medeni Kanunu yürürlüğe girmeden önceki dönemde tutulan tapu kayıtlarından dahi devletin sorumlu olduğu kabul edilmiştir. Taşınmazın tapu kütüğüne kaydedilmesinin akabinde tapu siciline yapılacak olan tescil, şerh, kayıt, beyanlar gibi işlemler yapılır. Akabinde yevmiye defterine ve yardımcı sicillere yapılacak olan kayıtlar gerçekleştirilir. Tüm bu işlemler tapu sicilinin tutulması dahilindedir, işbu sebeple bu kayıtlardan doğan bir zarar mevcut ise devletin sorumluluğuna gidilebilecektir.

Ayrıca taşınmazın yeri, ada, pafta, parsel numarası, yüzölçümü, cinsine ait bilgiler de tapu siciline kaydedilir.Tapu sicilinde uygun kütüklerin oluşturulması için kadastronun yapılması gerekmektedir. Henüz kadastrosu yapılmamış yerlerde ise kütük yerine zabıt defteri veya kat mülkiyeti zabıt defteri tutulmaktadır.

2-Tapu Sicili Hukuka Aykırı Şekilde Tutulmuş Olmalıdır

Devletin sorumluluğuna gidilebilmesi için tapu sicilinin hukuka aykırı tutulmuş olması şarttır. Tapu sicilinin tutulmasında görevlinin yapması gereken bir işlemi yapmamış olması veya yapmaması gereken bir işlemi yapmış olması hukuka aykırılığı doğuracaktır. Daha açık bir şekilde ifade edersek , ortada tapu sicilinin içerik veya biçim olarak gerçek hak durumuna veya olaylara aykırı bilgi içermesi tapu sicilini yolsuz hale getirmektedir.

Tapu sicilinin hukuka aykırı tutulmasına; tapu sicilinin içeriğinde yanlış veya eksik bilginin yer alması, şerhler ve beyanlar hanesinde hata yapılması, terkin veya tescil edilmesi gereken bir durum varken bunun gerçekleştirilmemesi veya yapılmaması gereken bir tescil veya terkin işleminin yapılması örnek olarak gösterilebilir.

Şunu ifade edelim ki taşınmazın niteliklerinin tapu sicilinde hatalı gösterilmesinden kaynaklı devletin sorumluluğuna gidilmesi hususu doktrinde tartışmalıdır. Doktrinde bir görüş taşınmazın niteliğine ilişkin her türlü bilgilerin hukuka aykırı kaydedilmesinden kaynaklı devletin sorumluluğuna gidilebileceğini ifade etmekle birlikte, bir görüş ise sadece yüzölçümü bilgisinin hatalı tutulmasından kaynaklı sorumluluğa gidilebileceğini belirtmektedir.

Yargıtay ise 2010 tarihli kararında, taşınmazın niteliğinde yapılan hukuka aykırılıklar sebebiyle devletin sorumlu olacağına hükmetmiştir.

Devletin tapu kütüğünde taşınmazın niteliği olarak yüzölçümünü hatalı yazmasından kaynaklı sorumluluğuna gidilebilmesi için yüzölçümünün resmi ölçüme dayanmış olması gerekmektedir. İşbu sebeple ortada resmi bir ölçüme dayalı olmadan kütükte yüzölçümünün yanlış yazılmasından dolayı devletin sorumluluğuna gidilemeyecektir.

Ayrıca kadastroya dayalı tapu sicili ve sicile yapılan kayıtlar, taşınmazın sınırını, yerini, yüz ölçümünü, şeklini, niteliklerini harita ve plana bağlı olarak göstermektedir. Eğer kadastro tutanakları bu hususlara ilişkin yanlış tutulmuşsa veya doğru olmasına rağmen tapu memuru kütüğe geçirirken hata yapmış ise bu durumda da devletin sorumluluğuna gidilebilecektir.

3-Tapu Sicilinin Hukuka Aykırı Tutulmasından Kaynaklı Maddi Bir Zarar Meydana Gelmelidir

Devletin sorumluluğuna gidilebilmesi için tapu sicilinin hukuka aykırı tutulmasından kaynaklı maddi bir zararın meydana gelmesi gerekmektedir. Eğer tapu sicilindeki hukuka aykırılık düzeltilebilecek bir durumda ise bu durumda bir zararın doğduğu kabul edilmemektedir.

Yargıtay kararlarında, yanlışlığın düzeltilmesi imkanı varsa, öncelikli olarak yanlışlığın düzeltilmesi için tapu müdürlüğüne başvuru yapılıp yapılmadığını incelemekte ve düzeltme yolunun denenmiş olması ancak olumlu sonuca ulaşılamamış olmasını aramaktadır. Ayrıca Yargıtay, yüzölçümünün yanlış kaydedilmesinden kaynaklı devlete açılan davalarda ortaya çıkan zararın komşu taşınmaz maliklerine dava açıp tazmin ettirilme imkanı olup olmadığını da incelemektedir.

Yine belirtelim ki yüzölçümü bilgisi resmi ölçüme dayanmıyorsa ve taşınmazın tapu sicilinde yazan yüzölçümü, gerçek miktarından fazla ise taşınmazı satan kişi, eksiklik için alıcıya tazminat ödemekle yükümlüdür. Bununla birlikte taşınmazın yüzölçümü bilgisi resmi ölçüme dayanıyor fakat yüzölçümünün gerçek miktarı kütükte yazandan az ise, satıcının sorumluluğuna gidilebilmesi için ayrıca sorumluluğu üstlenmiş olması gerekir. Daha açık bir dille ifade edersek yüzölçümü resmi ölçüme dayanıyorsa, gerçekte yüzölçümünün az olmasından kaynaklı kural olarak satıcının sorumluluğuna gidilemeyecektir. Bu durumda kişiler devletin sorumluluğuna gitme imkanına sahiptir.

4-Tapu Sicilinin Hukuka Aykırı Tutulması ile Doğan Zarar Arasında İlliyet Bağı Bulunmalıdır

Devletin sorumluluğuna gidilebilmesi için tapu sicilinin hukuka aykırı tutulması ile meydana gelen zarar arasında illiyet bağının bulunması şarttır. Burada tapu sicilinin hukuka aykırı tutulması sebebiyle zarar meydana gelmiş ise, illiyet bağı kurulmuş olacaktır. Aksi halde zararın sebebi doğrudan tapu sicilinin hukuka aykırı tutulmasına bağlı değil ise devletin sorumluluğuna gidilebilmesi mümkün değildir.

Ayrıca tapu sicilinin tutulması sırasında yapılması gereken bir işlemin yapılmaması veyahut yapılmaması gereken bir işlemin yapılması sebebiyle ortaya çıkan durum, zarar meydana getirmeye elverişli ise, bu durumda da illiyet bağı mevcuttur.

Zarar ile tapu sicilinin hukuka aykırı tutulması arasında illiyet bağı bulunsa dahi zarar görenin kusurlu eylemleri illiyet bağını kesebilir. Bu durumda zarar görenin kusurunun illiyet bağını kesebilecek türden büyük olması ve hukuka aykırı tutulma eylemini geride bırakması gerekmektedir.

  • Eğer yukarıda saymış olduğumuz şartlar sağlanmış ve tapu sicilinin hukuka aykırı tutulmasından kaynaklı maddi bir zararınız doğmuş ise, tapu sicilinin bulunduğu yerdeki Asliye Hukuk Mahkemesinde, Hazineye karşı tazminat davası açabilirsiniz. Burada TMK md.1007 uyarınca zararın tazmini için açılacak davalarda Türk Borçlar Kanunu’nda öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresi kabul edilmiştir. İşbu sebeple bu süre içerisinde Hazine aleyhine adli yargı mercilerinde tazminat davası açabilirsiniz.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top